İğneada

Perşembe, Temmuz 6, 2023

Neredeyse Trakya’nın tamamını dolaştığımız sırt çantalı turun son kısmı İğneada’ydı, longozda kamp kuracak, sonrasında İstanbul üzerinden İzmir’e dönecektik. İğneada’ya vardığımızda karşılaştığımız fırtına bizi otelde kalmaya mecbur etmişti, açıkcası bu güzelce dinlenmek için iyi bir bahaneydi.

Sabah 06:30 gibi dinç bir şekilde önceden hazırladığımız atıştırmalıkları yiyerek longoz ormanlarına doğru yürüyüşe başladık. Planlı rota, longozun birçok kısmını görecek şekilde sekiz çizen 16 kilometrelik bir parkurdu. Henüz yeni başlamışken yola doğru taşan Mert Gölü sebebiyle rotaya ilk revizeyi yapmak zorunda kaldık. Bilek boyunu aşan bir derinliğe ulaşmış çamurdan geçerek yürüyüşe başlamak saçma olacaktı. Gerekirse dönerken geçeriz diyerek üzerinde fazla düşünmeden yolu dönüş istikametine çevirip tersten devam ettik.

Dönüşte yürümeyi planladığımız uzun sahil kısmından ormana giriş yapacağımız yere yaklaştığımızda başlayan sağanak yağmur, ormana girdiğimizde bıçak gibi kesildi. Ormanın sık ağaç yapısı yağmur geçirgenliğini azaltırken, ortam seslerinide ekleyince fantastik filmlerin orman sahnelerinin çekildiği bir platoda gibiydik. Durduğumuz anda gelen normalden büyük sivrisinekler ve ellerimin buruşması dışında her şey yolundaydı. Sükunet içindeki yürüyüşümüz yakınlarımızda bir ağaca yıldırım düşünce yerini hafif paniğe bıraktı. Bir süre etrafı izlemeden sadece yürüdük.

Başlangıçtan yaklaşık iki saat sonra Hamam Gölü’nün kuzeybatısına ulaşınca mola verdik. Bu noktaya gelene kadar biraz etrafa açıldığımız için rotaya pek sadık kalamadık. Moladayken o zamanlar yeni başladığım geocaching’e ait İğneada’daki üç kutudan göl yakınındakini aramaya koyuldum. Sitede yazılan ipuçlarına göre, gölün kıyısındaki büyük ağaçlardan birinin kökünde olması gerekiyordu. Ağacı buldum ancak çamurlaşmış arazide rahat hareket edemediğim için kutuyu bir türlü bulamadım. Molada kendimi yorduğumu farkettim, vazgeçtim. Bu sırada yağmur tamamen kesildi, bir süre yapraklardan üzerimize düşenlerle ıslanmayı sürdürdük.

Yaklaşık bir saat güneşli bir havada yürüdük, bu esnada biraz fotoğraf çekebildim. Doğa da uyanmıştı artık etraftan müthiş kuş sesleri geliyordu. Değişkenliğe alışmak lazımdı, bu neşe çok uzun sürmedi, etrafımıza aniden sis çöktü. Yolumuzun yarısında, başlangıç noktasına en uzak kısımdaydık. Longoz’un bu kısmı diğer bölümlerine göre fazla ziyaret edilmediği için belli belirsiz devam eden patikayı sisle beraber kaybettik. Yolumuz tekrar kesişir umuduyla yürümeyi sürdürdük ancak ormanın ortasında makilerle kaplı yamaç bir noktaya geldik. Devam etmemiz pek mümkün gözükmüyordu. Kaybolmamıştık ancak yürümeyi sürdüremiyorduk. GPS ile en kestirme biçimde sahile çıkmaya karar verdik. Bulanık Dere mevkiine oradan da sahile çıkacak bir patikaya doğru diz boyuna gelen bitki örtüsü ve sis eşliğinde yürümeye başladık. Yaklaşık yarım saat sonra patikaya ulaştık, kısa bir süre sonra da sahile çıktık.

Kumsalda biraz kendimize geldikten sonra aynı patika yoldan tekrar ormana girdik. GPS’e göre yol longozun çevresinden Demirköy-İğneada asfaltına bağlanıyordu, görmediğimiz bir kısım olduğu için dönüş yolunu buradan yürümek mantıklıydı. Yol boyunca küçük heyecanlar yaşatan kurbağa, su samuru ve yılan gözlemleyerek İğneada yoluna çıktık. Dönüşü farklı yerden yürümek mantıklıydı da, yola çıkacağımız yerden varış noktamıza beş kilometre yolu uzatmıştı. Araç geçmeyen bu yolda otostop yapmaya karar verdik. Neyse ki şanslıydık, pek fazla beklemeden önü, arkası heryeri kangal sucuk dolu bir araç bizi tekrar İğneada’ya bıraktı. Yaklaşık yedi saat süren bu yürüyüşün üzerinden tam beş sene geçmiş. Elimde paylaşmaya fırsat bulamadığım fotoğraflar ve o zaman aldığım bazı notlar vardı. Blog’da mutlaka olmalıydı. #throwbacktuesday diyelim.

Fotoğraflar için;
Birinci kısım (Mert Gölü)İkinci kısım (Longoz Ormanları)

Yorum Ekle