Myrina

Cuma, Temmuz 7, 2023

İzmir-Çanakkale karayolu üzerinde kuzeye doğru giderken Güzelhisar Çayı’nı geçip soldaki toprak yola girdiğimizde, birbirine yakın iki tepede, günümüze ulaşan kalıntılarıyla Myrina’yı görürüz. Antik adıyla Pythikos Çayı’nın denize döküldüğü noktada kurulan ve Aiol kentleri arasında iyi bir limana sahip yerleşim, güneyinde Kyme ve kuzeyinde Gryneion’a komşu konumdadır.

17 yılında Ege Denizi’nde gerçekleşen büyük depremde hasar gören kent, Roma İmparatoru Tiberius’un yardımlarıyla tekrar inşa edilmiş, imparatora şükranını göstermek amacıyla da bir süre Sebastapolis ismiyle anılmıştır. İkinci bir depremle tekrar hasar gören kent, yeniden onarılmasına rağmen dönem içersinde eski önemini yitirerek, Ephesus’a bağlı bir piskoposluk merkezi olarak haline gelmiştir.

Günümüzde henüz kazılmadığı için definecilerin yağmasından nasibini alan yerleşime geldiğinizde, gözünüze ilk çarpan Birki Tepe yamacındaki Bizans Dönemi’nden kalan büyük duvar kalıntısıdır. Aynı tepe üzerinde kentin akropol kısmı yer almaktadır.

Kısıtlı kurtarma kazıları neticesinde ortaya çıkarılmış temel yapıları ve etrafında yer alan birçok kaçak kazı kalıntısıyla, seramik parçaları izlenebilir durumdadır. Mevsime bağlı olarak bitki örtüsünün izin verdiği ölçüde tiyatronun izleri görülebilir, aynı yamaçtaki tarlalar yeni sürüldüyse boyalı seramik parçalarına rastlayabilirsiniz.

Öteki Tepe tarafında sahile indiğinizde su seviyesi yüksek değilse antik iskelenin kalıntılarını detaylı bir şekilde görebilirsiniz. Ayrıca mevcut yerleşimin dışında, karayolundan Çanakkale istikametine devam ettiğinizde sağ tarafta küçük bir tepe üzerinde Myrina’nın en belirgin nekropol kalıntılarından biri bulunmakta. Bknz; MYR16NAOM2

Bazı kaynaklarda Kalabaksaray olarak geçen Myrina’da ilk kazılar, 1880 yılında Fransız arkeologlar tarafından başlatılmış, bu kazılarda bulunan Helenistik Dönem’e ait binin üzerindeki pişmiş toprak heykelcik ise Louvre, İstanbul ve İzmir arkeoloji müzelerinde sergilenmekte.

Yorum Ekle